Deprem sonrası psikolojik sorunlar Yakın zaman önce meydana gelen Kahramanmaraş depreminin de bize gösterdiği gibi doğal afetler, yaşamımızın ve dünyanın döngüsünün bir parçasıdır. Fakat bilimsel açıdan rahatlıkla açıklayabilsek de söz konusu afetleri deneyimlemek ve onların yarattığı etkilerle baş etmeye çalışmak pek kolay olmayabiliyor. Deprem, yalnızca içinde yaşadığımız evleri değil, hayatımızın diğer alanlarını da sarsacak etkilere neden olabiliyor. Sevdiğimiz insanları kaybedebiliyor, hem kendimiz hem yakınlarımız fiziksel yaralanmalar yaşayabiliyor ya da çevremizde gördüğümüz pek çok acı olaya tanıklık edebiliyoruz. Bu duruma ağır veya hafif maddi birçok hasar eklenebiliyor. Dolayısıyla tüm bu kayıplar birtakım psikolojik süreçleri de beraberinde getiriyor. Depremin psikolojik etkileri Deprem olgusunu, hayat rutinlerimizi her alanda ve farklı şiddetlerde etkileyen, değiştiren bir doğal yaşam olayı olarak değerlendirebiliriz. Söz konusu değişikliklerden olumsuz etkilenmemizin temel sebeplerinden biri, gündelik hayatımızın aksine başımıza gelen bu yeni süreci kontrol edemiyor oluşumuzdur. Buna bağlı olarak, yaşadığımız değişimlere sürecin çeşitli evrelerinde farklı duygular ve düşünceler eşlik edebilir. En başta yaşanan şiddetli deprem bizde bir şok etkisi yaratabilir ve bunun sonucunda yüksek derecede korku ve kaygı duygularına kapılabiliriz. Ayrıca bu duygular her artçı sarsıntıda veya depremi bize hatırlatan uyaranlarla karşılaştığımızda tekrar edebilir. Sonrasında çevremizde oluşan kaotik atmosfer; yıkımlar, gürültüler ve birçok acı görüntü şimdiye ve geleceğe karşı güvensizlik, belirsizlik ve hayal kırıklığı duymamıza neden olabilir. Yakınlarımıza ulaşmak için gösterdiğimiz çaba ve bu süreçte hem çevremizden hem medyadan maruz kaldığımız çeşitli haberler yukarıda sayılan olumsuz deneyimleri büyütebilir ve bunlara öfke ve çeşitli agresif davranışlar eklenebilir. İlerleyen zamanlarda her ne kadar ilk şok anını atlatmış olsak ve fiziksel iyileşme süreci başlamış olsa da kayıpların getirdiği yoğun acı devam edebilir. Bazılarımız hastanelerde adım adım iyileşirken, bazılarımız evlerinden uzakta kayıpların açtığı yaralarla baş etmeye çalışıyor, bazılarımız da evlerinde güvende olsalar da kaygı içinde yakınlarından veya diğer insanlardan gelecek haberleri bekliyor olabilir. Dolayısıyla aynı depremden farklı şekillerde etkilenilebiliriz ve bunun sonucunda ürettiğimiz tepkiler kişiden kişiye değişebilir. Eğer varsa geçmiş kaygılarımızın tetiklenebileceğini söylemek gibi; deprem esnasında veya depremin ilk günlerinde yaşanan kaygıların da devam edebileceğini belirtmek gerekir. Kişi, deprem anını hatırlatabilecek gürültülü, sarsıntılı uyaranlara karşı aşırı hassasiyet geliştirilebilir. Bunların yanı sıra uyku ve yeme alışkanlıklarında düzensizlikler, depresyon, baş dönmesi, uyuşma hissi, ani öfke patlamaları, umutsuzluk ve odaklanma problemleri gibi çok çeşitli aralıkta tepkiler verilebilir. Ayrıca bu yaşanan tepkiler kapalı alana girmekten kaçınma, sosyal izolasyon gibi davranışlar aracılığıyla da yansıtılabilir. Deprem psikolojisi nasıl atlatılır? Öncelikle her ne kadar sonuçları bambaşka olsa da deprem olayına verdiğimiz tepkilerin yaşamdaki diğer beklenmedik olaylara karşı verilen tepkilerle benzer olduğunu fark etmek önemlidir. Bir başka deyişle gündelik hayat akışının dışında gerçekleşen olaylarla karşılaştığımızda verdiğimiz ‘anormal’ tepkiler, yaşadığımız süreç bağlamında gayet sağlıklı yanıtlardır. Önemli olan bunu kabul ederek iyileşme sürecine başlamaktır. İyileşme sürecinin kısa sürmeyeceği ve daha önce bahsi geçen stres tepkilerinin devam edebileceği bilgisi, bir diğer önemli gerçekliktir. Ne yaşanan acılara saplanıp kalmanın ne de depremi hafife alıp görmezden gelmenin bir faydası dokunmayacaktır. Bunun yerine depremin elimizde olmadan gerçekleştiğini ve acı bir olay olduğunu kabul edip elimizden gelenlere yani kontrol edebileceğimiz şeylere odaklanmak daha gerçekçi ve faydalı bir adım olacaktır. Yapabileceğimiz şeyler arasında bir sonraki depremden veya artçı sarsıntılardan korunmak için binamızın deprem yönetmenliğine uygunluğunu tespit etmeyi, ev içinde tehlike oluşturabilecek eşyaları sabitlemeyi veya deprem çantamızı kontrol etmeyi sayabiliriz. Böylelikle hazırlıklı olduğumuzu bilerek daha güvende hissederiz. Bir diğer dikkat etmemiz gereken şey ise haber alma araçlarını kullanma biçimimizle ilgilidir. Bizi etkileyen böylesi büyük bir olayla ilgili bilgi almak istememiz veya varsa yakınlarımızın durumunu merak etmemiz gayet doğaldır. Fakat oluşabilecek bilgi kirliliğinden kaçınmak ve güvensizlik, belirsizlik gibi hisleri tekrar yaşamamak adına pek çok haber alma kaynağını aynı anda takip etmek yerine bunu güvenilir bulduğumuz bir veya birkaç kaynakla sınırlı tutabiliriz. Ayrıca bu kaynakları takip etmeyi de belli aralıklarla bırakmak, sürekli bir haber akışına maruz kalmamak da dinlendirici olacaktır. Dahası haber alırken kayıplara ve yıkım görüntülerine takılı kalmayıp ‘yaşam üçgeni nasıl oluşturulur?’ gibi deprem esnasında veya sonrasında yapabileceğimiz faydalı şeylere odaklanabiliriz. İşe, okula devam etmek gibi büyük odakların yanında yemek yapmak, yaptığımız yürüyüşlere devam etmek gibi alışkanlıklarımıza yavaş yavaş dönmek depremin etkilerini sürekli olarak düşünmemizi engelleyecektir. Bu rutine devam ederken eğer hazır hissediyorsak depremzedelere yapılan yardım faaliyetlerinde gönüllü olarak çalışmak da bizi üretken kılacak ve dayanışma hissi depremin belirsizliğiyle mücadele ederken yalnız olmadığımızı fark ettirecektir. Tüm bunların yanında buna benzer doğal afetleri geçmişte de pek çok insanın yaşadığını ve belki tamamen eskiye geri dönülmese de her olumsuzlukta ve kriz anında yapabildiğimiz gibi deprem sonrası için de zamanla yeni yaşam yolları bulabileceğimizi kendimize hatırlatmalıyız. Yine de ilerleyen zaman içerisinde kaygılarımızın ve yukarıda söz edilen bazı tepkilerin devam ettiğini düşünüyorsak; bunların birtakım kalıcı etkilere ve hatalı genellemelere yol açmaması adına bir uzmana başvurmakta fayda olduğunu belirtmek gerekir. Yaşantı Psikoloji Kategori: Travma Geri Dön