Ölüm korkusu ile başa çıkmak Geçmişten günümüze kadar insanlar içinde bulunduğu hayatı anlamlandırmaya çalışmıştır. Yaşam insanın algılamalarından etkilenen bir gerçekliktir ve bu gerçeklik bir var oluş durumu olarak nitelendirilebilir. İnsanın hayatı anlamlandırmaya çalışmasının altında yatan sebep aslında kendi varoluşunu sürdürme ihtiyacındandır. Bundan dolayı insan için “varlığın yok oluşu” yani “ölüm” kabul edilmesi zor bir durumdur. Ölüme Kuramsal Bakış Psikanalitik kurama göre insan, doğuştan iki eğilimle dünyaya gelir: yaşam içgüdüsü ve ölüm içgüdüsü. Yaşam içgüdüsü, insanın yaşama coşkusunu yansıtır ve cinsel içgüdüleri içerir. Ölüm içgüdüsü ise insandaki yıkıcı, yok edici eğilimleri içerir. Her insan bilinçdışında kendi ölümsüzlüğüne inanır. Bu inanç, insanın ölümlü olmaya karşı başlangıçta güçlü bir duygusal tepki vermesine yol açar. Ölüme ilişkin bilimsel bilginin yetersizliği de buna eklenince, bireyde tutucu davranışlar gözlemlenir. Dolayısıyla, bu yaklaşıma göre, hiçbir insanoğlu ölümü gerçekten kavramaz ve bilinçdışı kendi ölümlülüğü düşüncesine gereksinim duymaz (Freud, 1999) Hümanist bir diğer psikolog olan Fromm (1995) ise, bireyin sahip olma davranışı arttıkça ölümden korktuğunu ve bunun akılcı bir açıklamasını da bulamadığını ifade etmiştir. Ona göre bu korku ölümden değil, sahip olunan şeyleri, bedeni, malı mülkü, benliği yitirmekten dolayıdır ve kişi hiçbir şeye sahip olamayacağı bir uçuruma, yok olmaya sürüklenmekten korkmaktadır. Ona göre, bireyin yaşam sevgisini artırması ve sevgi alanını genişletecek olan, başkalarının sevgisine karşılık vermesi bu korkuyu yenmenin çözüm yoludur. Varoluşçulara göre insan, doğduğunu ve bir gün öleceğini bilen tek canlıdır ve bu gerçek onu anlamlı yaşayıp yaşamadığı konusunda kaygılandırır. Onlar için ölüm kavramı konuşulmaması gereken, yaşarken unutulması gereken bir durum değildir; aksine yaşama ışık tutan, yaşamın bir parçası, belki de yaratıcısı olarak görülmelidir. Ayrıca ölümden ya da acı yaratan her şeyden sürekli kaçınmanın, yaşamdan da kaçma ile sonuçlandığı üzerinde durmuşlardır (Corey, 1990). Varoluşçu bakış açısına benzer biçimde, evrimsel psikoloji açısından ölüm olayına bakıldığında doğal elenme sürecinde bireysel hayatta kalma çabası önemlidir ve ölüm korkusu insanoğlunun bilişsel kapasitelerinin ürettiği düşünce ve fikirlerin sonucu olarak değerlendirilmiştir (Kirkpatrick ve Navarette, 2006). Ölümün Kişisel Anlamları Her insan belli bir kavram, durum veya olay hakkında anlamlar geliştirir ve bunları etrafındaki belirli duyguları tetikleyebilecek başka durumlarla ilişkilendirir. İnsan, ölümle ilgili olumlu veya olumsuz anlam geliştirme eğilimindedir. Ölümle ilgili anlam olumlu ise kişi üzerinde bu anlamların sonucu rahatlatıcı olabilir. Ölümle ilgili anlam olumsuz ise kişide bu anlam duygusal çalkantılara neden olabilir. Ölümden korkmak normal midir? Ölüm korkusu belli sınırlar içinde normaldir ve çoğu insan kendi ölümünü, ölünce ne olacağını merak edebilir. Bu düşünceler kişiye düşük derecede rahatsız ediyorsa normal ancak kişinin sürekli aklına geliyorsa ve ölüm korkusu kişinin günlük yaşam işleyişini etkiliyorsa o zaman bir sorun teşkil edebilir. Kişi ölümden neden korkar? Kişiyi asıl korkutan şey kimi zaman ölümden öte ölümün getirdiği koşullar ile ilgili olabilir. -Anlamlı ve isteğine uygun bir hayat sürememiş olma hissi, -Sevilen insanları bir daha görememe ve geride bırakma korkusu, -Travmatik ölüm yaşama, -Acıdan kaçınma isteği, -Ölümün ardındaki bilinmezlik. Ölüm korkusu için risk faktörleri nelerdir? Bazı insanların ölüm korkusu geliştirmesi veya ölme düşüncesinden korku duyması daha olası olduğu literatür çalışmalarında bulgulanmıştır. 1. Yaş Genelleme yapmak mümkün olmasa da yüksek katılımcı araştırmalar incelendiğinde ölüm korkusu genellikle bir kişinin 20'li yaşlarında artış gösterir. Ölüm korkusunun ilerleyen yaşlardan daha çok gençlik yıllarında görülmesi anlamlı bir hayat yaşamaya dair istekle ilişkilendirilebilir. Bireyin hayatındaki temel dinamikleri oturttuğu yaşlarda, bu dinamiklerin arzu edildiği olmadan ölmek insanlar için büyük bir korku kaynağı olabilmektedir. Bununla birlikte çocukların da ölümden korkması olasıdır. Özellikle çocukların tanık olduğu bir ölüm olması durumunda hem kendi ölümleri hem de ebeveyn başta olmak üzere sevdiklerinin ölümüne dair kaygılar yaşamaya başlar. 2. Sağlık Sorunları Fiziksel olarak sağlık sorunu yaşayan kişiler, geleceklerini düşünürken daha fazla ölüm korkusuyla yüzleşebilmektedirler. 3. Ölüm ile Karşılaşma Sıklığı Sağlık çalışanları, emniyet birimleri, itfaiyeciler gibi bazı meslek grupları yapıları gereği, diğer mesleklere göre ölüm olayları ile daha sık karşılaşır. Ölüm korkusu ile daha sık karşılaşan bu tür meslekler risk faktörü oluşturmaktadır. 4. Ölüme Yakın Deneyimler Ölüme yakın deneyim, kişinin kendi ölümü ile yüzleşmesi, bir müddet yaşam fonksiyonlarını yitirmiş olması veya bazı vakalarda uzman doktorlar tarafından ölümünün ilan edilmiş olmasına rağmen hayata dönmesi durumudur. Yaşantı Psikoloji Kategori: Kişisel Gelişim Geri Dön