Duygusal Gelişim İnsan, hayatı boyunca çevreden gelen uyarıcıların etkisiyle çeşitli duyguları yaşar. Çocukların fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması ya da karşılanmaması onlarda bazı duyguların oluşmasına neden olur. Sosyalleşmenin olabilmesi için duygular temel rolü üstlenir. Bu yüzden duygular, yaşama uyum sağlama fonksiyonlarıdır. Duygular, öğrenme ve olgunlaşmayla birlikte yaşamın her döneminde farklılıklar gösterir. Yetişkin olduğumuzda, problemlerimizi çözerken bilginin yanı sıra sezgilerimizi de kullanırız. Sezgilerimiz ve geçmiş duygusal öngörümüz karşımızdaki kişiyi tanımamızda bize yol gösterir. Empati, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygu ve düşüncelerini anlaması, bu şekilde içinde bulunduğu durum ve davranışlarındaki motivasyonu içselleştirmesidir. Dolayısıyla duygulara yönelik farkındalığın artması aile ve iş hayatında sağlıklı ilişkileri ve başarıyı getirir. Duygusal gelişim dönemleri Gülme İlk duygusal tepkilerdendir. Bebeğin ilk günlerdeki gülümsemesi, yüz kaslarının belli bir duruma gelmesidir ve bu gülümsemeler bir reflekstir. Çocuk, tanıdığı ve bildiği yüzlere olumlu tepki verirken; tanımadığı yabancı insanlara karşı olumsuz tepki verir. Çocuk, büyüdükçe tepkileri de farklılık gösterir. Erken çocukluk döneminde çocuğun gülmesi bilinçlidir. Bu dönemde çocuklar, en çok başkalarının gülmesine, ani sevinçler, hayal kırıklığı ve mahcubiyet gibi durumlarda güler. Erken çocukluk döneminde çocuğun birtakım becerileri kazanmasında öğretmen, arkadaş ve yetişkinlerin olumlu tepkileri güven duygusunu geliştirirken; becerilerin kazanılmamış olması güven duygusunu kaybetmesine neden olabilir. Çocuk, bu duyguyla alay ederek gülebilir. Erken çocukluk döneminde gülme en çok çocukların oyununda görülür. Bu durum, onlarda mizah duygularının gelişmiş olmasından kaynaklanır. Ergenlik dönemi öncesinde gülme, daha çok argo konuşmalara, esprilere, cinsellik, aile ve okuldaki yasaklar üzerinedir. Duyguların yoğunluğundaki artış ve duygulardaki istikrarsızlıktan dolayı ani kahkahalar sessizliğe dönüşebilir. Ağlama Bebeğin doğumdan sonraki ilk tepkisidir. Karnı acıktığında, rahatsızlığında, altı ıslandığında, gaz sancısı çektiğinde, uykusu geldiğinde huzursuzlaşıp ağlayan bebek ilk zamanlar fiziksel ihtiyaçlarını belli etmek için ağlar. Zamanla ağlama, anlam kazanmaya başlar ve duygusal tepki olarak kullanılır. Çocuk, annesinin yokluğunu hissettiği ve onun yanında olmasını istediği zaman ağlayarak tepkisini gösterir ya da evinden, alışmış olduğu ortamdan ayrıldığında da ağlama tepkisi verir. Çocuk, 2 yaş ve daha sonrasında olumsuz duygularını ifade etmek için ağlar. Oyunu engellendiğinde, istediği yapılmadığında ya da oyuncağı elinden alındığında ağlar. Erken çocukluk döneminde üç yaşından itibaren duygusal tepkileri artar ve duygu türlerinin hepsini yaşarlar. Bütün bu duygular yaşanırken de çevrelerine yansıtırlar. Öfke, kıskançlık, inatçılık, mutluluk vs. özellikle oyun sırasında görülür. Küsme ve itişmeler, ağlama sebebi olabilir. Erken çocukluk döneminin sonuna doğru çocuğun rekabet, yarışmacılık ruhu başarısızlığa uğradığı zaman ağlayarak tepki verir. Daha sonra okula başlayan çocuğun farklı sosyal ortama girmesiyle uyum döneminde ağlamalar görülebilir. Yaşın büyümesiyle ağlamalar azalır. Ergenliğe yaklaşan çocuğun mahcup duruma düşmesi kendisiyle alay edilmesi, küçük düşmesi, utanma, sert tartışmalara girmesi ağlamasına neden olabilir. Korku Bir tehlike karşısında duyulan tepkidir. Organizmayı koruma içgüdüsüne bağlı olarak ortaya çıkar ve gelişir. Birey, organizmanın tehlikede olduğunu hissettiği anda korkmaya başlar. Çocuk, korktuğu anda bazı tepkilerde bulunur. Bunlar korktuğu şeyden kaçma, çığlık atma, gözlerini kapatma, olduğu yerde sinme veya ağlamaktır. Korkuların temelinde yatan, güvensizlik duygusudur. Bu nedenle çocuklar, korktuklarında siner, kaçar ya da annelerine sarılırlar. Güveni çocuğa sağlayacak kişiler öncelikle anne-baba ve çevredeki diğer yetişkinlerdir. Bu nedenle anne-babanın çok sert olması ya da dayak atması çocukta korku yaratır. Anne babadan ayrı düşme, ortalıkta kalma korkusu çocuğun güvenini sarsar, tedirgin eder. Korkuların büyük çoğunluğu, öğrenme sonucu ortaya çıkar. Öğrenme, yaşantı ve yanlış yönlendirmelerle bağlantılıdır. Yetişkinin, çocuğun yanında korku ve kaygılarını belirtmesi çocuğun onu hissetmesine neden olabilir. Bebek; yabancı yüzlere, ani sese ve düşme tehlikesine tepki gösterir. Birinci yılın sonunda çocuk, kendince birtakım nesnelerden, belli kişilerden ve olaylardan korkar. Yaşla birlikte çocukların korkularında artmalar görülür. 2-5 yaşları arasında çocuklar; ani ve yüksek ses, gök gürültüsü, deprem, karanlık, dilenci, hayalinde canlandırdığı yaratıklar ve yalnız kalmaktan korkarlar. Bu dönemde, somut şeylerden olduğu kadar soyut düşünceden de korkarlar. Erken çocukluk döneminin sonundan itibaren 12 yaşına kadar korkular azalır. Okul çağındaki çocuklar silah, kesici aletler, yangın, kendilerine zarar verebilecek hayvanlardan korkarlar. Ayrıca sosyal ilişkilerinde küçük düşme, alay edilme, yaptığı herhangi bir işte başarısız olmaktan da korkarlar. Korkunun Önlenmesi için: Korkuya neden olan etmenleri ortadan kaldırılmalıdır. Yetişkinler çocuklarına örnek teşkil edeceğinden korkularını onlara belli etmemelidir. Çocukların korkularıyla alay edilmemeli, korktuğu şeyle karşı karşıya getirmeye çalışılmamalıdır. Çocukların korku filmleri izlemesine izin verilmemelidir. Çocuğa aşırı baskı uygulanmamalıdır. Çocuğa fiziksel cezalar uygulanmamalıdır. Korku, eğitim aracı olarak kullanılmamalıdır. Çocuğa güven duygusu kazandırılmalı, sevgi ve şefkat gösterilmelidir. Öfke Herhangi bir isteğin engele uğramasından dolayı ortaya çıkan olumsuz duygudur. Bu olumsuz duygu karşısında çocuk gerilir, kendini sıkar, dişlerini gıcırdatır, tepinir, ağlar etrafa saldırır veya küskünlük tepkisi gösterir. Öfke, yaşla birlikte paralel olarak artmaktadır. Üç yaşına kadar çocuklar en çok oynadığı oyuncağın elinden alınması ya da oyunundan alıkonulması, temizlik, yemek yeme, tuvalet eğitimi, odada yalnız bırakmak, uyku, giyinme, soyunma gibi durumlarda öfke tepkisi gösterir. Üç yaşından sonraki dönemde öfke küskünlükle ifade edilir. Öfke nedenleri daha çok sosyal olaylardır. Bu dönemde çocuklar arkadaşlarına, konulan kurallara, annesine, kardeşlerine öfkelenir. Böyle durumlarda anne-baba olarak sürekli yasaklar koymak, nedenini açıklamadan her şeye kızmak çocuğu daha da fazla öfkelendirir. Öfkeyi ortaya çıkaran nedenler arasında anne-baba tutumları önemli bir yer tutmaktadır. Erken çocukluk döneminden okul çağına geçişte öfke uyandıran durumlar artar. Yaptığı herhangi bir faaliyete son verdirilmesi, sürekli tenkit edilmesi, akranlarıyla kıyaslanması, sık uyarı ve tembihlerde bulunulması çocuğu öfkelendirir. Bu tepkilerini çevrelerine yansıtırken küçük çocuklara göre çok daha fazla kontrollüdürler. Çocuğun öfkesini önlemek için: Çocuğun temel gereksinimleri zamanında karşılanmalı. Öfkelenen çocuğun dikkati başka yöne çekilmeli. Çocuğa fiziksel ve yersiz cezalar verilmemeli. Ebeveynler öfkelenerek çocuğa örnek olmamalı. Çocukların öfkeleriyle alay edilmemeli. Çocukların onurunu kıracak davranışlardan kaçınılmalı. Çocuğun isteklerinin neden engellendiği anlayacağı dilden açıklanmalı. Çocuğun her istediği şey yerine getirilmemelidir. İnatçılık Geçerli ve makul neden olmadan çocuğun verdiği kararda dayatmasıdır. İnatçılık, çocuklarda en çok 3-6 arasında görülür. Bu dönemdeki inatçılığın nedeni, benlik duygusu ve bağımsızlık bilincinin gelişmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu yaşlarda çocuklar, varlığını ve düşüncelerini kabul ettirme çabası içinde olduklarından inatçılık tepkileri de doğaldır. 7-12 yaşlarında çocuk için ikinci bir inatçılık dönemi başlar. Bedensel ve duygusal gelişimindeki farklılıklar hızlı bir gelişim gösterir. Çocuk, gelişime ayak uydurmakta zorluk çeker. Çevredekilerin kararsız ve tutarsız davranışları çocuğu inatçılığa iter. Bazen çocuk, bazen de yetişkin tavırlarıyla kendisini birey olarak kabul ettirme çabasına girer. Çocukluktan erinliğe geçiş döneminde yetişkinlerin isteklerine karşı gelirler. Kurallara uymadıkları gibi kendi kurallarını kendileri belirlemek ister ve yetişkinleri eleştirirler. Hem çocuklukta hem de erinlik döneminde karşılaşılan inatçılık tepkileri yetişkinler tarafından anlayışla karşılanmalı, olumsuz eleştiriler yerine onlara değer vererek doğru iletişim kurmaya çalışılmalıdır. Çocuğun inatçılığını önlemek için: Çocuğun ihtiyaçları, zamanında karşılanmalıdır. Çocuk kızgın ve sinirli olduğu anlarda, tartışmaya girilmemelidir. Çocuğun her istediği engellenmemelidir. Çocuk yetiştirmede baskıcı tutuma yer verilmemelidir. Yetişkinler tehdit ve zor kullanarak çocuklara isteklerini yaptırmamalıdır. Yetişkinler, kardeşler arasında kıskançlığa sebebiyet verecek davranışlardan kaçınmalıdır. Çocuğa dayak atılmamalı ve şiddetli cezalardan kaçınılmalıdır. Çocuğa bağımsızlık duygusu kazandırılmalıdır. Kıskançlık Her yaşta görülebilen ve temel nedeni üstün olma olan bir duygu hâli olarak tanımlanır. Sevgi ya da herhangi bir şeyin paylaşılmasına katlanamama sonucu duyulan his ve tepkilerdir. Kıskançlık; insanın yapısında var olan, şiddetine göre olumlu veya olumsuz etkileri olan bir duygudur. Örneğin okul başarısının kıskanılması ve aynı başarıyı elde etmek için çaba gösterilmesi olumlu bir duygu olarak kabul edilirken, arkadaşının ya da kardeşinin herhangi bir eşyasına sahip olamadığı için zarar vermesi olumsuz bir tepki olarak kabul edilir. Yeni doğan bebekte kıskançlık tepkisi yoktur. Ancak bir yaşındaki çocuk, annesinin kucağında başka bir bebek gördüğünde kıskançlık tepkisi verir. İlk çocukluk döneminde ebeveynlerin ilgisinin başkalarına yönelmiş olması çocukta kıskançlığın oluşmasına neden olur. Bu dönemdeki kıskançlığın nedeni, fazla ilgilenilmemesi ve yeterince sevgi gösterilmemesidir. Erken çocukluk döneminde kıskançlığın en belirgin şekilde ortaya çıkmasının nedeni, yeni bir kardeşin dünyaya gelmesidir. Nedeni ise genellikle anne ya da babaların bilinçli ya da bilinçsiz ayrımcı yaklaşımlarıdır. İlköğretime başlayan çocukta kıskançlık duygusu azalmaya başlar. Çocuğun sosyal çevresinin değişmesiyle birlikte kıskançlık duygusunda da değişmeler olur. Bu dönemde kıskançlık duygusunu daha önce yaşayan çocuk, bu defa kıskançlığını başarılı, lider özellikli, popüler, arkadaşları ve öğretmenin sempatisini kazanmış olan sınıftaki arkadaşlarına çevirir. Yaşın ilerlemesiyle birlikte kıskançlık tepkileri, doğrudan dolaylıya doğru bir gelişim gösterir. Kıskançlığın sebebi ve tepkisi genellikle psikososyal etkileşim ortamıyla çocuğa yöneltilen uyarımlara bağlıdır. Gerekli önlem alınmazsa kıskançlık nedeniyle çocukta tırnak yeme, parmak emme, alt ıslatma, içine kapanma gibi davranış bozuklukları görülür Kıskançlığın önlenmesi için: Çocuğa sevgi ve ilgi gösterilmeli Aile, çocuklar arasında ayrım yapmamalı Yeni bir kardeşin dünyaya geleceği fikrine çocuk alıştırılmalıdır. Doğum sonrasında bebekle ilgili bazı işler, (beslenme, temizlik gibi) kontrollü bir şekilde çocuğa yaptırılmalı. Çocuklar birbirleriyle kıyaslanmamalıdır. Anne ve baba, büyük çocuğa da zaman ayırmalıdır. Okul döneminde öğretmen, kıskançlığa sebebiyet verecek davranışlardan kaçınmalıdır. Kıskançlığın nedenleri araştırılmalı, gerekli tedbirler alınarak giderilmeye çalışılmalıdır. Saldırganlık Çocuğun olumsuz duygularını bastırmayıp çevresindeki eşyalara veya başkalarına zarar vermesidir. Saldırganlık, engellenme duygusuna gösterilen bir tepkidir. Bu tepkinin oluşmasında anne-baba tutumlarının etkisi ilk sırada yer alır. Çocuğun davranışlarının sık ve gereksiz yere engellenmesi, temel ihtiyaçların zamanında karşılanmaması, çocuğa dayak atılması, aile içi şiddete tanık olması, çocuğu sık cezalandırmak, çocuğu dinlememek, davranışlarını eleştirmek, alay etmek anne-babaların çocuk eğitiminde görüş birliğinde olmamaları saldırgan davranışlara neden olur. Saldırganlığın önlenmesi için: Saldırganlığın önlenmesi için öncelikle çocuğa sevgi ve şefkat gösterilmelidir. Çocuğa güven duygusu verilmeli ve güvenli bir ortam hazırlanmalıdır. Çocuğun temel ihtiyaçları zamanında karşılanmalıdır. Çocuğa fiziksel ceza uygulanmamalıdır. Çocuk şımartılmamalıdır. Çocuğun olumlu davranışları ödüllendirilmelidir. Ebeveynler saldırganlık davranışında çocuklara örnek teşkil etmemelidir. Çocuğu saldırganlığa iten nedenler ortadan kaldırılmalıdır. Çocuğa enerjisinin boşaltacağı oyun ortamı sağlanmalıdır. Çocuklar, bebekliklerinden başlayarak sağlıklı sağlıksız, doğru ya da yanlış pek çok şeyden etkilenerek büyürler. Çevrelerinden gelen tepkilere göre kendileriyle, başkalarıyla ve içinde yaşadıkları dünyayla ilgili düşünceler edinir. Bunlara göre tutum ve davranış geliştirir. Yetişkinlerin, çocuklarla olan ilişkileri ve zihinsel gelişimlerinin yanı sıra gelecekteki tutum ve davranışları üzerinde de etkileri vardır. Duygu düzenlemesi Diğer bir deyişle duygusal dengenin sağlanması, kişinin bir uyaran karşısında verdiği duygusal tepkileri uygun bir şekilde kontrol etmesi anlamına gelir. Yürümek, konuşmak, tuvalet eğitimini almak gibi duygu düzenlemesi de sonradan öğrenilen becerilerdendir. Fakat özellikle bebeklik döneminde bebeğin içsel geriliminin azaltılması, duygu durumunun dengelenmesi başta anne baba olmak üzere çevreden gelen yardım ile sağlanır. Erken çocukluk ve okul öncesi dönemde, duygu düzenleme becerisi gelişmeye başlar ve bu görev anne babadan çocuğun kendisine geçer. Bunun nedeni ise, çocuğun dil yeteneğinin gelişmesiyle kendi duygu, düşünce ve isteklerini, bir anlamda duygularını dengelemek için ihtiyacı olanı ifade edebilme yeteneğine kavuşmasıdır. Duygusal Olgunluk, kişinin duygularına göre davranışlarını yönlendirmesindense kendi duygularını kabul edebilme ve onları uygun bir biçimde yönlendirebilme becerisini kazanmasıdır. Çocuklarda duygusal olgunluk kendi duygularının farkına varmaya başlamasıyla birlikte gelişir. Duygusal farkındalığın gelişmesiyle çocuk onları en uygun şekilde ifade edebilme yollarını da öğrenir. Böylelikle duygusal olgunluk sağlanmış olur. Duygu, düşünce ve isteklerini ifade edebilmenin çocuğa kazandıracakları: Kendini ifade edebilme becerisi gelişir. Konuşma yeteneği gelişir, kelime hazinesi zenginleşir. Kendini değerli hisseder. Kendine güveni artar. Anlaşıldığını hisseder ve rahatlar. Özgürce düşünme, karar verebilme ve bu kararların sorumluluğunu yüklenme becerisi gelişir. Sorunlarıyla baş etme becerisi geliştirir. Duygu ve düşüncelerini ayırt etmeyi, isimlendirmeyi öğrenir. Olumsuz duygularını davranışlarına yansıtmaz. Çocukla anne baba arasındaki ilişki güçlenir. Söyledikleri dinlenen, anlaşıldığını hisseden çocuk, karşısındaki yetişkini dinler ve anlamaya çalışır. Çocukla onu dinleyen arasındaki sevgi artar. Çocuğun diğer insanları anlayabilme yeteneği gelişir. Uzman Klinik Psikolog Nilgün Hasan Dereköy Kategori: Çocuk-Ergen Geri Dön