Sosyal Kaygı ve Çekingenlik Çekingenlik Toplumsal düzeyde düşünüldüğünde, çeşitli kurallar çerçevesinde hareket edilir. İnsanlar sosyalleşirken, değer oluşturarak yaşama eğilimindedirler. Bu değerler bağlamında, belli durumlardan çekinir ve bir miktar kaygı taşırız. Büyüme ve gelişme çağında bir dizi farklı değerle fark etmeden karşılaşır, bunlara zamanla alışırız. Geleneksel olanın yanında, bazı değerler evrensel olarak ortaktır. Başka bir kişinin kırgınlığına sebep olmaktan çekinmek gibi. Sözün nereye gideceğini tahmin etmeden, olmayacak yerde yapılan konuşmalara “pot kırmak” deriz. Aynı zamanda, bir başkasını rencide edecek veya olumsuz başka bir biçimde etkileyecek şekildeki konuşmalara ve davranışlara genel olarak “patavatsızlık” deriz. Dolayısıyla, belli ölçülerde dikkatli olup, sözümüzü tartarak düşünürüz. Çekinmek bu noktada genel olarak ifade edilirse, insanlar arası ilişkilerdeki duyarlılıktan ileri gelir. Çekingenlik aynı zamanda, bu yönüyle naif bir kişilik özelliğidir. Hatasız olmaya, sürekli mükemmel davranış biçimini yakalamaya çalışmak ise çekingenliğin artmasına neden olur. Sosyal Kaygı (Sosyal Anksiyete) Toplum içerisinde, diğer kişilerin neler düşündüğüne dair çeşitli yollarla gözlem yapar, yorumlarda bulunuruz. Peki, her zaman bu yorumlar çevredekilerin düşünceleriyle tutarlı ve gerçekçi midir? Sosyal kaygı; kişinin başkaları üzerinde nasıl bir izlenim bırakacağına dair olup utanç duygusu yaşamaktan korkmakla birlikte gider. Sosyal kaygı düzeyi yükseldikçe kişiler, çevredekilerin düşünceleriyle ilgili yorumlarında kendi duygu ve duyumlarının etkisi altında kalırlar. Sosyal fobisi olan kişinin, nasıl göründüğü veya performans gösterdiğine dair algısı gerçek durumdan farklı olup, genellikle abartılı şekilde olumsuz değerlendirmeler şeklindedir. Örnek olarak; sosyal fobisi olan kişinin yeni insanlarla tanışacağı bir ortama girdiğini düşünelim. Ona göre yüzünün kızardığının, yoğun kaygı içerisinde olduğunun herkes farkındadır. Tam da istemediği gibi beceriksiz, sosyal olarak uyumsuz, tuhaf görünüyordur. Yoğun utanç duygusuyla birlikte yerin dibine geçmek ister. Sık olarak topluluk önünde konuşmak gibi performans kaygısı şeklinde veya yeni insanlarla iletişime geçmek, birlikte yemek yemek gibi durumlarda zorlayıcıdır. Sosyal fobisi olan kişi, yeni insanlarla tanışacağı ortamlara girmekten çoğunlukla kaçınır. Olumsuz değerlendirilmek veya reddedilmek en kötü kabusu gibidir. Yeni bir ortama girdiğindeyse, genellikle tanıdığı kişilerin yanında olmaya çalışır, tek başına olduğu durumlardaysa telefon gibi başka şeylerle ilgilenir. Kaygısını azaltıp gevşeteceğini düşündüğünden, bu gibi ortamlarda alkol almayı deneyebilir. Geçici gevşetici etkisinin yanı sıra, sıklıkla bu yola başvuran kişinin bağımlı olma ihtimali vardır. Ortamdan ayrıldıktan sonra yaşanan sıkıntı genel olarak hayatında devam eder. Aynı zamanda; geçmiş diyalogları veya çevresindeki bakışları hatırlarken, olumsuz değerlendirildiğine dair düşünceleri de zihnini bir o kadar meşgul eder. Performans Kaygısı Sıklıkla topluluk önünde konuşma yapmak performans kaygısına sebep olsa da, kişinin belirli bir konuda performans göstermesini gerektiren her durum kaygı yaratabilir. Performans kaygısının yönetimi, kişinin kendi yeterliliğine yönelik algısına göre şekillenir. Eğer kişinin yetersiz olduğuna, beceriksiz görüneceğine dair düşünceleri baskın gelirse kaygısı artar. Kendisi için belirlediği hedef düzeyinde performans gösteremeyeceğini düşünür. Dil sürçmesi veya unutmak gibi durumlardan korkar. Hayalinde bu tip senaryolar canlandırıp yok olmayı, hiç görünmemeyi dileyebilir. Henüz prova aşamasında vaz geçebilir, işinin gerektirdiği bu gibi durumlardan kaçınabilir, hatta işini bile bırakabilir. Sosyal Kaygı ve Psikoterapi Sosyal kaygı düzeyi yüksek kişiler, bu şikayetle terapiye başvurmada zorlanırlar. Terapist ile kuracakları ilişkiye dair, diğer insanlarla ilişkilerine paralel soru işaretleri olabilir. Terapist tarafından eleştirilecekleri veya yetersiz görülecekleri gibi bir dizi inanç nedeniyle kaygıları artar. Yaşadıkları yoğun kaygı nedeniyle, sosyal ilişkileri kısıtlı olduğundan destekleri de az olabilir. Günlük hayatlarını ve çoğunlukla iş veya özel yaşamlarını sekteye uğratan bir kaygı düzeyi hem oldukça yorucu olup hem de depresyona girme ihtimalini arttırır. Sosyal kaygı yaşayan kişiler, genellikle depresyon veya bağımlılık nedeniyle terapiye başvururlar. Sosyal Kaygı ve EMDR Sosyal kaygı yaşayan kişilerin, genellikle çocukluk çağındaki olumsuz yaşantıları sebebiyle kendilerine dair olumsuz inançları mevcut olur. Sevilmeyen, istenmeyen bir kişi olduklarına dair inançları olabilir. Kendilerini uygunsuz veya garip olarak değerlendirebilirler. Kendilerinin, diğerlerinden farklı olan yönleriyle toplumla uyumsuz oldukları ve dışlanacaklarına dair olumsuz önyargıları olabilir. Genel olarak; aptalım, bende bir gariplik var, yetersizim vb. gibi olumsuz inançların geliştirildiği çocukluk anılarına rastlanır. Çocuk için; tahtaya çıkarılıp bir sorunun cevabını söyleyememek, ailesi tarafından bir davranışıyla dalga geçilmesi, kompozisyon dersinde arkadaşlarıyla kıyaslanmak, öğretmen tarafından azarlanmak, arkadaşları tarafından oyuna alınmayıp tek başına kalmak gibi birçok durum travmatize edici olabilir. Küçük düştüğü veya aşağılandığı durumlar karşısında hissedilen utanç duygusu, etkisini uzun yıllar devam ettirebilir. Tekrar benzer bir durumda olmak ve utanç duymaya dair korku yaşayabilir. Bazen sadece bu gibi olayları çevresinde gözlemlemek de, benzer şekilde davranışlara maruz kalacağına dair korku geliştirebilir. Dolayısıyla, çocuğun yaşadığı yoğun korkuların verdiği rahatsızlık sebebiyle anılarını unutmak için bastırmaya veya yok saymaya çalıştığı da görülebilir. Bazen bu nedenle, anımsandığında halen rahatsızlık hissettiren çocukluk anıları bulunabileceği gibi, bu anılar hatırlanmayabilirler de. Olumsuz yaşantılar, beynin bilgi işleme sürecinden geçemediklerinden sıkışmış şekilde kalırlar. Örneğin; bir anısında okuma bayramında okuyacağı şiiri unutarak utanmış ve beceriksiz olduğunu düşünmüş bir çocuğun başka anılarında da arkadaşları tarafından dışlandığı durumlar olabilir. Bu gibi olumsuz yaşantılarla birlikte; zayıf, aşağı veya beceriksiz olduğuna dair inançlar geliştirilebilir. Benzer durumlara karşı hassasiyet kazanan kişinin, gündelik hayatındaki sıradan olaylarda veya durumlarda bile tetiklendiği görülür. Hatta sadece olumsuz değerlendirileceğine dair düşünceler, gerçekleşmemiş olaylar üzerinden bile, zihne getirilebilir. EMDR Terapi seansları süresince, olumsuz yaşantıların rahatsızlık veren etkileri ortadan kaldırılarak, aynı zamanda duyarsızlaşma sağlanır. Kişinin kendisine dair olumsuz inançlarının yerine, olumlu ve yaşama uyum sağlayacağı inançlar geliştirmesi amaçlanır. Bu yolla, kişinin kendisine dair algısı değiştiği gibi aynı zamanda çevredekiler üzerinde bıraktığı izlenime dair bakış açısı da değişir. Kendisini; olduğu haliyle yeterli ve kabul edilebilir düzeyde algıladıkça, kaygısını yönettiğinden bir o kadar dengeli bir duygu durumuna kavuşur. Uzman Psikolog Filiz Koçak Kategori: Kaygı-Anksiyete Geri Dön