Alias Grace

Alias Grace, Margaret Atwood’un aynı isimli romanından uyarlanmıştır. Hikayesi gerçekten yaşanmış bir olaya dayanmaktadır.

Dizinin ana konusu, Kahya olarak çalıştığı evin sahibi Thomas Kinnear ve o evin baş kahyası Nancy Montgomery’i öldürmekten yargılanan Grace Marks’ın, hapishanede geçirdiği yılların ardından, Simon Jordan isimli bir psikiyatrist ile seansları ve hapishaneye girmeden önceki hayatı ve sonrası arasındaki ilişkidir.

Dizi de ana karakterin yaşadıkları, duygu değişimleri çok güzel anlatılmakla birlikte aslında bize birçok noktadan insan beyninin travmaya nasıl yanıt oluşturduğunu da gösteriyor.

Özellikle çocukluk döneminde yoğun acıyla karşılaşan insan beyni bu acıyla başa çıkmak için, bu acıları zihnin taşıyabileceği şekilde böler. Böylece zihin sadece bir parçası bu acıyla yaşıyormuş gibi olur ve acılar ayrışan zihinde tutulur. Bunun sonucunda yeni kimlikler ortaya çıkar. Biz buna disosiyatif kimlik ya da çoğul kişilik bozukluğu deriz. Aynı beden içinde birden fazla kimliğin olması durumudur.

Travmanın acı anıları taşıyan ayrışan zihin kendi içinde gelişir. Ayrışan zihin tıpkı tekil zihin gibi hissetme, düşünme, davranma özelliklerine sahiptir. Peki neden? Örneğin sürekli fiziksel şiddete maruz kalan bir çocuk hem şiddetin anılarını taşıyan hem de şiddet sırasında bedeni kontrol eden bir kimlik geliştirir. Böylece bedeni rutinde kontrol eden kişilik şiddet sırasında acıyı hissetmez. Yaşamın ilerleyen zamanlarında bu kimlikler diğer yaşam olaylarında da devreye girerek kişinin hayatını kontrol eder.

Çoğul kişilik, birçok dizi ve filme konu olmuş bir patolojidir. Diğer patalojik bozukluklardan ayrışan doğası gereği oldukça ilgi çekici bir konudur. DKB toplumda görülme sıklığı yüzde 1-1,5 oranında değişmektedir.

Diziyi izlerken bir de bu bakış açısıyla izlemenizi tavsiye ederiz.

İyi Seyirler…

 

Kaynak:
Bölünmüş Zihinler- Medaim Yanık